Her ölüm erkendir, onunki de çok erken geldi... Güzel bir insan, iyi bir hekim, seven bir dost, candan bir arkadaş oldu her zaman... Hem de hepimize, herkese... 2007 iyi gelmedi. 2007 ölümlerle geldi. 2007 hastalıklarla acılarla geldi. Önce "canımızı tenimizden"; Sevgili Hrant'ımızı bizden ayırdı, ederi iki lira bile olmayan iki kurşun. Sonra "aydınlığına" güvendiğimiz İsmail Cem gitti sonsuzluk diyarına.. Oysa en başta sevgili İlhan'ın aslında "onmaz" hastalığı ve onunu getirdiği bir çok olumsuzluğu birlikte yaşasak da, hatta istemediğimiz o "malum" sonu öngörmemize karşın "bir şeyler değişir" demiştik, 2007'ye "merhaba" dediğimizde. İlhan yatağındaydı. Onun eline de şarap kadehini vermiştik. Gülümsemişti, mutlu olduğunu belirtmişti, yeni yıl için aldığımız pastanın mumlarını çok sevdiği eşi Bayda ile üflerken. Her şeyin bir mumun sönmesi kadar kolay olmasını dilemiştim içimden. Öyle de oldu... Başkaları gibi çok büyük acılar çekmedi. Onun en büyük acısı "acılarla dolu bu dünyada bir süre daha yaşayamamak, düşlerini gerçekleştirememekti". Bunları yapamadık. Son anda istediği emekliliğini bile "aptal bir bürokratik formalite geciktiği için" göremedi. Yıllar süren dostluk Tam bir hekim istiyorduk. Hem leprayı öğrenecek, hem de hastalarımızın ve yakınlarının her tür sağlık sorununa müdahale edebilecek bir "birinci basamak" hekimi istiyorduk. İlk geldiğinde öyle olup olmadığını anlayamasak da, biraz uzak duran tavrı bize yabancı gelse de, kısa süre içinde hedefi 12'den vurduğumuzu anlamıştık. Yalnız leprayla ve hastalarıyla ilgili işleri yapmakla kalmadı, aynı zamanda "o büyük lepra ailesine" de kısa sürede katılmıştı. Bilimin gereklerini, hekimliğin gereklerini harfi harfine, hiç bir eksik bırakmadan uyguladığı gibi, bizleri görerek kendi kendine verdiği sorumlulukların gereğini de yerine getirdi her zaman. Yalnız hastane içinde değil, gündelik yaşamda da paylaştığımız yüzlerce konular, olaylar, anlar oldu. Dertleştik, tartıştık, küstük, barıştık ama her zaman yürekten seven bir dost, içten bir arkadaş oldu. Yenilmek mi yenmek mi Hastalığı ortaya çıktığında onu yeneceğini düşündük. Kaygılarınıazaltmaya çalıştık. Ameliyat olacağı gün il dışına bir toplantıya gitmem gerekiyordu. Gidemedim, ameliyata girmeden 10 dakika kadar önce ameliyathanenin kapısında olmuş, ona güç verme şansına sahip olmuştum. Sonra uzun süren ameliyat boyunca "kaygılı" bir bekleyiş yaşamıştık ailesiyle ve eşiyle birlikte. Patoloji raporları kaygılarımızı biraz artırsa da "özlemsel düşünmüş" her şeyi olumlu yanından görmeye çalışmıştık. Operasyon sonrası kemoterapiler onu yormuş, önerilen kürleri tamamlayamaması kaygılarımızı çoğaltmıştı. Ama güzel geçen bir yaz bizlerin umudunu hep yüksek tutmuştu. Ne zaman telefon açsam hep "iyi" olduğunu söylüyor, bu da umutlarımızı büyütüyordu. Sonra sorunlar başladı, yine de olumsuz düşünmüyorduk. Tetkikler metastazları gösteriyordu, yine umudumuzu yitirmiyorduk. Kaygılar çoğalıyor, seçenekler teker teker kayboluyor, yine başaracağını düşünüyorduk. Mezun olduğu Tıp Fakültesi'nin Genel Cerrahi Ana Bilim Dalının Özel Servisindeki 264 nolu odasında "Son Söz" söylendiğinde de bu işin bitmesini kabul edememiştik. En sevdiği yerde sonu yaşamak Aklımda hep Mehmet Uzun, Ahmet Karaman vardı. Onların başardığını o da başarabilirdi. Bunun için öncelikle bedeninden yitirdiklerinin yerine konulması gerekiyordu. Bu nedenle Lepra Hastanesi'nin eskiden benim çalışma bürom olan "özel odası"na getirdik karlı, yağmurlu ve soğuk bir aralık gününde... Tan 5 hafta direndi, dayandı; direndik, dayandık... Hep aklı başındaydı, bilinci yerindeydi ve onun kararlarıyla her şey gerçekleşiyordu. O bir şeylerin olmasını bekliyor, umuyordu. Biz de hep birlikte ona katılmaya gayret ediyorduk. Durumunun giderek kötüleştiği bir gece her şeyin bittiğini hep birlikte anlamıştık. Bizlerin yatağının etrafında topladı. "Kim varsa buraya gelsin" dedi. Herkes toplandığında beni işaret etti. "O iyi konuşur" dedi ve benim konuşmamı istedi. Çok spottan bir talepti. Aklımdan bambaşka şeyler söylemek geçiyordu. Sözcükler boğazımda düğümlenirken, onun çok güzel bir insan olduğunu söyleyebildim. Bizleri başına toplayarak herkesi mutlu ettiğini söyleyebildim. O da mutlu olduğunu söyledi, sonra da "barıştan, dostluktan" söz etti. Güldük, gülüştük, onun bu "toplu vedası" nı yaşarken. Sonra sabaha karşı bu kez teker teker veda etti, herkese. Artık yolun sonuna gelmişti. Daha da önemlisi artık bunu o da "fark etmiş ve kabullenmişti". Ardından gelen 3-4 günde nispeten daha sakin ve rahat ama çok daha sessiz ve etrafıyla ilgisizdi. Sonunda 30 Ocak saat 02.00'de bir kuş gibi yine sessiz bir şekilde son uykusuna daldı. Tam 57 yaşındaydı... Hastaya "yakın" olmak; "hekimi olmaktan" çok daha zormuş Hekimler meslek yaşamları boyunca bir çok ölüm görürler, ölüm karşısında farklı tepkiler olabilir. Kimi zaman çok sevdikleri hastaları için bir şey yapamamak onları üzer. Kendi kendilerine, hatta mesleklerine kahrederler. Ama o ölümler bir yandan onlara yeni deneyimler kazandırır. Diğer yandan da her ölüm onları daha dirençli hale getirir. Kimi zaman bu duyarsızlaşma şeklinde dışarıya yansısa da o direnç olmasa aslında bu meslek yapılamaz hale gelir. Ben de şimdiye kadar benzer süreçleri yaşamıştım. Ama bu kez aynı olayları başka bir taraftan yaşadım. Bu da büyük bir deneyimdi kendi adıma. Kimsenin bu deneyimi yaşamasını dilemiyorum, ama hekimliği daha farklı ve insancıl bir şekilde yapabilmek için bunu bu şekilde yaşamanın da olmazsa olmaz bir koşul olduğunu anladım. Bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu mesleği yapan tüm hekimlere; şimdi, tam da bu noktada bir önerim, -25 yıllık bir hekim olarak beni bağışlasınlar- bir öğüdüm olacak: "Her gördüğümüz hasta için bildikleriniz, deneyimleriniz ışığında tıbbın gereklerini yerine getirirken; hastalarla her karşılamanızda enazından bir kez, bir an, bir kaç dakika süreyle kendinizi o hastanın yakınlarının, onu sevenlerin yerine koyun, bedeninizden dışarı çıkıp kendinize ve hastayla kurduğunuz ilişkiye bir bakın. Kimsenin sizi uyarmasına gerek kalmadan, daha iyi bir hekim olmanın en kesin yolu bence bu.İnanın denemekten hiç bir şey kaybetmezsiniz. Bunu gerçekten sevdiğiniz bir yakınınız, sizin gibi bir hekimden hizmet aldığı sırada yaşamak yerine bu şekilde yaşamalısınız. İnanın çok daha az acıtıcı ve üzücü." Nerden mi biliyorum. Ben o acıyı Sevgili İlhan'ın son anlarında sürekli yaşadım. Sevgili İlhan'a "rahat uyu, seni hiç unutmayacağım" derken, başta; çok kısa bir yaşam diliminde bir arada olsalar da "büyük bir aşkla sevdiği" eşi Beyda olmak üzere tüm ailesine, yakınlarına, sevenlerine, dostlarına, arkadaşlarına sabır diliyorum.(MS-2007)